8 Ekim 2012 Pazartesi

Söyleşiler Devam Ediyor...



Metin  Boran Evrensel’deki köşe yazılarının birinde  Tiyatro hakkında  şunları söylüyor; “Tiyatro doğru düşünmenin  yolunu açar, soru sordurur, eleştiriye yöneltir, tedirgin eder, kaygılandırır. Tiyatro iktidarın yönetim tarzını tartışmaya açar.Tiyatro baskı rejiminin sürekliliği adına oluşturulan faşizan dili ve retoriği reddederek, kendi özgürlük alanının sınırlarını genişletme adına özgür eylemlerde bulunur.Bu eylemi gerçekleştirirken tiyatro, baskıcı kurumsal yapının aparatları haline gelmiş şahsiyetleri rencide eder.Tiyatronun sahnede oluşturduğu ‘özgür söz’, egemenlerin fincancı katırlarını ürküttüğü için yasaklanır, sansürlenir ya da görevini yerine getirmesi engellenir.Hüküm süren iktidarın geçerli ahlaki kodlarına uymayan bir sanat pratiği, çeşitli gerekçelerle gözden düşürülür, itibarsızlaştırılır ve toplumsal hayattan tecrit edilir.”
Boran’ın özelde tiyatro için  yaptığı bu değerlendirmeyi sanat olarak genelleştirdiğimizde doğası gereği muhalif  olan gerçek sanat ile  iktidar arasındaki ilişkinin gerilimli ve  zaman zaman çatışmalı olduğu görülür. Yakın zamanda  Başbakan Erdoğan’ın Devlet  Tiyatrolarının özelleştirilmesi tartışmaları sırasındaki sözleri açık ve  net  bir biçimde bu çatışma  ve mücadeleyi göz önüne  sermiştir. 
Tartışmaların yaşandığı dönemde Erdoğan şöyle  seslenmişti sanatçılara: “Soruyorum siz kimsiniz? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey’i tebrik ediyorum. Aynı şeyi Bakanlar Kurulu’na getireceğim. Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızı istediğiniz gibi oynayın. Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz. Buyurun işte özgürlük. Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. Olmaz öyle şey.”
Olmaz  tabi. O yüzden baskıcı rejimlerde sanat adına yapılması gereken “muhafazakâr  sanat”tır. Nasıl birşeydir  muhafazakâr  sanat? Böyle  bir sanatın yaratıcısı ve  izleyicisi kimler  olacaktır?
Yavuz  Pak Mimesis’te  yayınlanan yazısında şöyle tanımlıyor muhafazakâr sanatı; “Hegemonya mücadelesi alanının bir uzantısı olarak, muhafazakâr sanat, düzenleyici ve  baskıcı bir kumpanyadır: Karşısında sakız çiğneyen seyircisine el pençe divan duran, cinselliği repertuvarından kazımış, parasını veren iktidara, hamisine boynu kıldan ince, muhafazakâr ve liberal değerleri ezber etmiş, muhalif tek söz etmeyen bir sanat ve onu icra edecek kendisine ve sanatına ihanet etmiş sanatçılar yaratmaktır hedeflenen…Doğal olarak, bu kurgu ancak totaliter bir ortamda hayat bulabilir. Siyasal erk tarafından şekillendirilen despotik bir yaklaşımın, ‘muhafazakâr sanat’ tanımlamasıyla meşrulaştırılması tam da bu noktaya denk düşer. Nitekim, önceleri içine tükürülen heykellerin yerini, ucube ilan edilerek yıkılan heykellerin alması tesadüf değildir.”
Peki, ne  yapmalı gerçek sanatı yaşatmak ve daha etkili kılmak adına? Bu soruya yanıt  arayan Niyazi Selçuk ve arkadaşları “Kamusal Sanat  Loboratuvarı” loborantları olarak topluma ve toplumsal sorunlara daha fazla  temas  eden muhalif bir sanat anlayışıyla alternatif sanat pratiklerini ve  ürünlerini ortaya  koyuyor. Laborantlar yapmakta oldukları etkinliklerle sanatı politik olanın içine yerleştirirken aynı zamanda sanatın piyasalaşmasına karşı mücadele  ediyorlar. 11 Ekim 2012 Perşembe günü 19.00’da  tüm bu bunları tiyatro eleştirmeni Metin  Boran ve tiyatro sanatçısı Niyazi Selçuk’la tartışmak üzere herkesi Kafe Kedi’ye bekliyoruz… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder